KİRLİ CEP EMİN HOCA

Ortaokul birinci sınıftaydık. Emin Hoca isminde bir öğretmenimiz vardı. İlkokul öğretmeniydi ama bizim de sosyal bilgiler dersimize gelirdi. Üzerinde ince çizgili siyah solgun bir ceket vardı. Belliki yıllar önce tasarruf edilmiş, boğazdan kısılmış, çıplak kalmamak için özenle seçilmiş, hüzünle ödenmiş bir paraya alınmıştı.

Ceketin dış cepleri yıkanıp ütülenmekten parlak bir hal almış, sanki bu görüntüyü saklamaya çalışırcasına elini hep iki yanında sarkmış vaziyette dersini anlatırdı Emin Hocamız.

Çocuk yüreği bu ferman tanımaz. Emin Hocamıza bir lakap takmıştık. “Kirli Cep”. Çok ütülenince kumaşın parlayacağını nereden bilebilirdik ki? Onu koridorun başında gördüğümüzde “Arkadaşlar kirli cep geliyor” diye bağırırdık. Onun duyacağını hiç düşünmeden, alınacağını, çaresiz mahcupluğunu hiç hesaba katmadan. Ülkemizi yönetenler bunu bilmiyorken, biz bunları nasıl bilelim.

Emin Hoca’nın derse gelip, şerefli bir şekilde geçimini sağlamak için, insanlık onurunu ayaklar altına almadan yaşamak için, ektiği fasülyeden onun bu yıl para edeceğinden söz ettiğini bütün tazeliği ile hatırlıyorum bugün. Bizler boş durmaz, Emin Hoca’nın fasülyelerinin para etmesi durumunda yeni bir ceket alıp almayacağını tartışırdık.

Ne bilsin ülkenin rastgele seçilmiş yöneticileri öğretmenin sorununu. Emin Hoca döneminde de bugün de ülke, Avukat Milli Eğitim Bakanı, Makine Mühendisi Milli Eğitim Bakanı ile yönetiliyor. Kişisel bunalım geçirip de intihar eden ve eğitimci olmayan bir kişiye bu ülkenin, öğretmenleri, okulları, küçücük çocukları yıllarca emanet edilmedi mi?

“Benim memurum işini bilir!” diyen zihniyet, topluma örnek olan ve kendi cebindeki paraya dahi elini uzatamayan öğretmenin de bir memur olduğunu unutuyordu herhalde. Herkes senin memurun olabilir belki ama öğretmen asla senin memurun olamaz. Onlar kirli ceketle dahi okuluna gelir, öğrencisinin karşısına mahcup çıkabilir ama, asla mesleki onurlarına gölge düşürecek bir şey yapamaz.

Ama bugün, eğitimdeki çöküşün nedenlerinin tam anlaşılmamış haliyle üretilen politikalar “Bataklıkta halk oyunları” gibi, kendi kendisini yok eden projelerle dolu.

Siz politikacılar, eğitimdeki sorunları çözmek için öğretmenlik mesleğinin itibarının yükseltilmesinden tutunuz da, öğretmenliğe hevesi artmış gençlerin bu mesleğe alınmasına varıncaya kadar çok doğru politikalar ortaya koymak zorundasınız.

Hangi teknokratın kafasından çıktı bilmiyorum ama bu sözleşmeli öğretmenler hiç de parlak bir fikir değil. Böyle bir kararın, sabaha karşı, yarı uykulu bir halde alındığı her satırından belli.

Ne yapıyorsun hey güzel ülkenin güzel yöneticileri, siz bahçıvan mı alıyorsunuz sözleşmeli? Bilmiyor musunuz, bahçıvan işini gönülsüz yaparsa kuruttuğu ağaçtır ve o ağacın yenisini dikersiniz, ama öğretmenin kuruttuğu insanı ne yapacaksınız? Mevsimlik işçi gibi öğretmenleri bir kamyona doldurup okul önlerine dağıtıp, sonra mevsim bitiminde okullardan kamyonla tekrar toplamanın mantığını lütfen gelip bu topluma açıkça anlatınız.

Ne yapsın bu öğretmenler; asgari ücretten biraz fazla aldıkları paraya mı yansın, haziran ayı gelince işsiz kalıp “geçici öğretici” damgası yediklerine mi, yoksa devletin kendilerini yüzüstü bıraktığı gibi, öğrencilerini bırakıp gideceklerine mi?

Ama ben biliyorum ki, bu ülkenin gencecik yürekleri en çok da karşılaştıkları muameleye üzülüyorlar. Daha mesleklerinin başında coşku dolu sevda dolu bu “çalıkuşu yürekli” gençlerimizin heveslerini kırmanın yanlışlığını umarım iyi niyetinden şüphe etmek istemediğimiz, bu ülkenin yöneticileri tez vakit fark eder ve gerekli önlemleri alır.

Haa! Emin Hoca ne oldu, ektiği fasülyeler para etti mi? Bunu bilmiyorum ama, Emin Hoca hiçbir zaman yeni bir ceket alamadı ve bu ceket, bu ülkenin gerçekten “Cebi Kirli” yöneticilerine miras kaldı.

Sevgiyle kalınız, hoşça kalınız.

Süleyman BELEDİOĞLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir