KENDİ ÜLKESİNE DOĞMAMIŞ BİR ÇOCUK; UYUMSUZ ÖĞRENCİ

Daha doğru bir söyleyişle kendi ülkesine doğması engellenmiş bir çocuk; bu çocuk tüm doğruları, iyilikleriyle bu ülkenin gerçeklerine doğduğu gün, bizler, aile, öğretmen ve yetişkin çevre el birliğiyle onu doğduğu ortamın gerçeklerinden uzaklaştırmışız.

Ya çocuğa yetersiz ilgi göstererek onun rastlantısal olarak edindiği doğrularla yetinmesini sağlamışız ya da aşırı bir takip ve baskı ile çocuğa bunaltı vererek onun uğruna savaşması gerektiği değerlerden nefret etmesini sağlamışızdır.

Ya da kendi yaşam felsefemizdeki “karşıt olma” tepkisel özelliğimizi çocuğun yanında sık sık dile getirerek onun da “çözümsel” değil “tepkisel” düzeyde kalan davranışlar edinmesine yol açmışızdır. Bu da çocuğun özellikle eğitim hayatındaki “disiplin içeren” her uygulamaya karşı çıkmasına neden olmuş çalışacağına isyan eden bir kimlik çıkmıştır. Bazen neyi, nasıl takdir edeceğimizi bilmemiz de çocuk üzerinde çok büyük tahribatlara yol açabiliyor. Çocuğun yaramazlıklarını kural dışı davranışlarını onun da duyacağı bir ortamda bunları başkalarına anlatıp bundan da bir zeka ve başarı ürünüymüş gibi söz etmek acaba ne gibi sonuçlara yol açar, bunu hiç düşünüyor musunuz?

Geçenlerde bir velinin; çocuğunun ilkokuldayken arkadaşının defterini ona beslenme çantasındaki elmayı vererek aldığını ve öğretmene onun yaptığı ödevi gösterdiğini anlatırken; sözlerini beni şaşkınlık içerisinde bırakan şu cümle ile bitirdi:

“Hocam görüyor musun bu çocuk bu kadar zeki biriyken ne oldu buna, anlayamadım!”

Aslında anlaşılamayan sonunda olan değil, başında olan ve iyi bir şeymiş gibi bu davranışın takdir edilmesidir.

Çocuk biraz daha büyüyüp lise yıllarına gelince çalışmayarak elindeki altın elmayı (iyi bir mesleği) başkalarına vermeye devam edecektir. Suçlu aramayalım, çocuğumuzun bu davranışını biz onaylamışız. Elindeki altın elmayı korumayı öğretmemişiz ona.

Çocuğumuzun elindeki altın elmayı başkalarına kaptırmamak için biraz gayret edelim. Eğitim programlarını, uzmanların söylediklerini kaçırmayalım, kitap okuyalım, araştırma yapalım.

Çocukta neyi takdir edip, neyi takdir etmememiz gerektiğini aslında sizler de günlük yaşamın içinden çıkartabilirsiniz. Bu konuda sizlere çok sayıda kitap tavsiye edebilirim ama özellikle değerli araştırmacı, psikolog, aile terapisti Sayın İlkim Öz’ün “Anne – Baba Olma Sanatı” adlı kitabını okumanızı özellikle tavsiye ediyorum.

Peki bu uyumsuz öğrenciler kim?

Uyumsuz öğrenci; içinde bulunduğu koşullara uyum sağlayamayan koşulların gerektirdiği gibi davranmayan, arkadaşlarının, yaşıtlarının benimsediği davranışları onaylamayan ve onların tam tersi davranan çocuktur.

Uyumsuz öğrenci sınav gerçeğini ve bu sınav oyununun kurallarını tamamen reddeder. Kendi dünyasında ÖSS-OKS olmadığı için sınava sadece yabancısı olduğu bu dış dünyada girer. Sonra tekrar kendi dünyasına döner. O dünyada ödev yok, takip yok, yarışın bu şekilde olanı yok, gelecek kaygısı yok.

Uyumsuz öğrenci çevresindekilere sürekli olarak yaramazlık öyküleri anlatır durur. Arkadaşlarına, öğretmenlerini ve ailesini nasıl aldattığını “övünerek” anlatır. Bu yönüyle de “İşte asıl başarı bu, hadi siz de bunu başarın da görelim. Öyle iki soru çözmek kolay” mesajı verir.

Uyumsuz öğrenci ders çalışmaz, ders dinlemez, ders dinleyenleri engeller, çalışanlarla alay eder. Aslında okullardaki şiddet de bu uyumsuz öğrencilerin rolü çok büyüktür. Çünkü kendilerini çevrelerine ancak böyle kabul ettirebiliyor, kendilerini böyle ifade ediyorlar.

Yaptığım araştırmalarda 4 tür uyumsuz öğrenciye rastladım:
I. “Delikanlı – Bitirim” duruş ve davranış özelliğine sahip olan uyumsuz öğrenci
II. “Yaramaz – Kural Tanımaz” duruş ve davranış özelliğine sahip olan öğrenci
III. “Sessiz – Alaycı” duruş ve davranış özelliğine sahip öğrenci
IV. “Maceraperest” duruş ve davranış özelliğine sahip olan öğrenci

Aslında bu öğrenciler “marka oldukları” çevreyi yani okul ve dershane çevresini kaybedince, bu çevre dağılınca çıplak silahşöre dönerler. Bütün gerçeklerle yüz yüze gelirler.

Aslında uyumsuz öğrenci kendi dünyasına çekildiği bazı zaman dilimlerinde, başarılı olma, bir yerlere gelme özlemini duyar. Ama bir çıkış yolu bir çıkış kapısı bulamaz.

Uyumsuz öğrencilerin bir kısmı, çalışmaya çalışır ama bunu herkesten gizler. Çünkü bu çok ayıp bir şey. Çünkü uslu çocuk olmak, süt çocuğu olmak anlamına gelir bu.

Yalnız unutulmamalı ki, çocuğun uyumsuzluğu sadece okul ve derslerle sınırlı kalmaz. İş hayatı, arkadaşlık ilişkileri; aile hayatı hep istikrarsız, hep düzensiz hep başarısız olur.

Özellikle iş hayatında “dikiş tutmaz” elemanlar durmadan iş değiştirirp dururlar. Değiştirme nedenleri hep üstleri, amirleri ile çatışmadır. Çünkü iş yerindeki kural, öğrencilikteki kural gibidir. Sınırları vardır, görev tanımları vardır, yükümlülükleri vardır.

Aile içinde büyükler, çocuğun yanında sürekli “alır ceketimi giderim sonucu ne olursa olsun” çıkışlarını yapmamalıdır.

Oysa, istikrarsızlığın, disiplinin erdem gibi gösterilmesinin zıttı, kalıp mücadele etmektir. Çocuğa bu kimlik ve kişiliği aşılamak varken, neden onun yanında hatalı davranıyoruz.

Sonuç olarak, çocuğu uyumsuz öğrenci davranışını sergileyen ailelere şunu öneriyorum:

Çocuğunuz uyumsuzluk örneği gösteriyorsa, onu arkadaş ortamından alıp, yalnız çalışacağı bir ortama çekmelisiniz. Çünkü rüzgarın denizde dalga yaratması gibi, bu çocukları da arkadaş çevresi hareketlendirir, dalgalandırır.

Bu nedenle uyumsuz öğrenciler sınava yalnız hazırlandıklarında daha başarılı olurlar. Çünkü farklılıklarını gösterecekleri kimse olmadığı için derse ve sınav gerçeğine karşı uyum içerisinde olurlar. Yalnız oldukları ortam onların dalga kıranıdır.

Yetiştireceğimiz çocukların öncelikle ülkesi ve ülkesinin değerlerine uyum içerisinde olmasını sağlamanız dileğiyle.

Hoşçakalınız.

Süleyman BELEDİOĞLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir