DOSTUM STRES

Rize’ye seminere gitmiştim. Konumuz stres, stres yönetimi ve kaygı idi. Konuşmamın sonunda bir öğrenci geldi yanıma. Kaygılı yüzü, hafif titreyen elleri, kırgın çıkan sesi, umut ile umutsuzluk arasında hızla gidip gelen gözlerle yüzüme bakarak dedi ki; “Hocam ben stresi yok etmek için ayırdığım zamanlarda, derslerime çalışsaydım başarılı olabilirdim. Ama hep önce stresi yok etmeliyim diye mücadele ettim. Ama her girişimimin sonunda daha çok stres oldum.”

Ne yapmalıyım demedi. Bu çok dikkatimi çekmişti. Artık stresi yok etme uygulamaları onu yormuştu. Bunu bana da sormuyordu. Ama bir umut bir şey duymak isteyen ve bir yanan bir sönen gözlerindeki ışıkla yüzüme bakmaya devam ediyordu. Ben bu diyalogdan çok etkilenmiştim. Öğrencimizi yanıma aldım ve onunla stres gerçeğini uzun uzun konuştum.

Dünyada stresi yok eden ne bir ilaç, ne bir iğne, ne de bir söz icad edilmiştir. Çünkü, stresin kaynağı; hedefler, amaçlar, değerler ve yaşamın ta kendisidir. Bizler yaşadıkça, hayatın o düz, kıvrak, yüksek yollarında ilerledikçe, yanımızda hep davetsiz bir dost bulunur. Bu dost, stresin ta kendisidir.

Dikkat et, yanlış yoldasın, önüne bak, daha çok çalış, seni geride bırakabilirler, bu olmadı. Bu gidişle başaramayacaksın diye sürekli kulağımıza bir şeyler söyler durur. Bu sesi duymadığımız zaman gevşeriz, çalışmayı bırakırız, enerjimizin azaldığını hissederiz. Dostumuz stresin en büyük özelliği olumlu şeylere kayıtsız kalıp, hep olumsuz şeylere güdülenmiş olmasıdır.

Bu nedenle de, onu bir şeylerin çok iyi gittiği günlerde, sorun ve aksilik olmadığı durumlarda ortalıkta göremeyiz. Çünkü o iyi gün dostu değildir. Tehlikeyi hissettiği anda çıkagelir ve bizim dik durmamızı sağlar.

Ama, bir şeyler aksayabilir, dikkatli olmalıyız diye düşünmeye başladığımızda dostumuz stres hemen ortalarda dolaşmaya ve bizi uyarmaya başlar. Bizim stresle dostluğumuz bozulmadığı sürece her şey yolunda gider.

O bizi uyarır, biz dikkatli oluruz.
O bizi uyarır, biz hatalarımızı görürüz.
O bizi uyarır, biz olumsuzu görür ve düzeltiriz.
O bizi uyarır, biz çalışmaya başlarız.
O bizi uyarır, biz etrafta olan biteni görürüz.
O bizi uyarır, biz daha enerjik oluruz.
O bizi uyarır, biz yaptığımız işi ciddiye alırız.
O bizi uyarır, biz tedbirli oluruz.

İşte dostumuz stres bu. O hep kötüye giden yolları, kanalları kapatmaya çalışır. Bunu yaparken de sessiz sedasız yapmaz, hep gürültü çıkartır ve bizi uyanık tutmaya çalışır. Bu nedenle de biz onu daima çok yakınımızda ve fazlasıyla hisseder.

Ancak, biz dostumuz stresi, düşman gibi algılamaya başladığımız anda her şey kötüye gitmeye başlar.

Adeta benliğimizde, zihnimizde bir iç savaş çıkar. Biz artık dostumuzla; çatışmamamız gereken, kafamızın içinde bulunan ve bizi sürekli uyaran dostumuz stresle amansız bir mücadeleye gireriz.

Bu mücadele kısa sürede ders çalışmanın, öğrenmenin, hedefe yönelmenin önüne geçer.

Stres dostumuz olduğu için, dost gibi davranarak, bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürür ve bizi doğru düşünceye yöneltmeye çalışır. Stres bazen, aşırı müdahaleci ve çocuğunun iyiliği için mücadeleden hiç vazgeçmeyen bir anneye benzer.

Öğrenciye zarar veren de, stresi düşman gibi görüp onunla mücadeleye girişilen bu zaman dilimidir.

Dostumuzu iyi tanımalıyız. Stresin bu sınav için olmaz ise olmaz bir unsur olduğunu kabul edip, ondan faydalanmayı bilmeliyiz.

Biz stresi sadece onu dost olarak gördüğümüz zaman kontrol altında tutabiliriz. Öğrencimizin de uzun yıllar yaptığı hata, dostu stresi, düşmana dönüştürmek olmuş. Çünkü, o hep stresi ortadan kaldırmaya çalışmış, onun dostluğundan hiç faydalanmayı düşünmemiş.

Hoşça kalınız.

SÜLEYMAN BELEDİOĞLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir