ÖĞRENCİNİN ARTAN DUYARLILIK DÖNEMİ

Öğrenci sınav yaklaştıkça kendisine dış destek aramaya başlayacak ve zaman zaman çevresindekilerin bu desteğinin sürüp sürmediğini kontrol edecektir.

İşte bu dönemin ilk aşamalarını bugünlerde yaşıyoruz. Ve genellikle öğrenci, ailesinin kendi durumunu nasıl gördüğünü öğrenmek için “Ben bu sınavı kazanamayacağım” demeye de bu dönemde başlıyor..

Eğer siz “Kazanamazsan canın sağolsun” derseniz çocuğunuzun buna yorumu, “Bak annem de-babam da kazanamayacağımı anladı, onlar da benden umudunu kesti artık” diye düşünmeye başlayacaktır.

Çünkü, çocuk size böyle bir yakınmada bulunurken sizden duymak istediği şey “Hayır çocuğum sen kazanırsın” cümlesidir.

Size önerimiz, ben kazanamayacağım diyen çocuğunuza, çalışırsan mutlaka kazanırsın demenizdir. Bu durumda çocuğun sizinle paylaşmak istediği şey başarısızlık değil, sizin sıcak desteğinizdir.

Doğal olarak sınav yaklaştıkça sizlerin çocuktan ve sınav sonuçlarından beklentiniz artıyor, bu durumda çocuk anne/babasının bakışlarından, vücut dilinden, yüz ifadesinden “Çocuğum bu sınavı kazan, bizi bu maddi ya da manevi yükten kurtar” sözlerini çıkarmaya çalışıyor. Bu böyle olmaya bilir, ama çocuk her davranışınızı buna benzer yorumlar.

İşte çocuğumuz, bu yüz ifadesi ve bakışların baskısından kurtulmak için, odasına, kendi dünyasına çekilip sizinle hiç konuşmamaya başlayabilir.

Siz çocuğunuzun bu davranışından rahatsız olmayınız. Bu içe dönüş son derece normaldir. Çünkü, sınav moduna girmiş ve motivasyon kilitlenmesi yaşayan öğrenciler, kendi odalarında, kitapları ve defterlerinin arasında, kendilerini hedefe ve başarıya daha yakın hissederler.

Sakın ha! Bunu bir bunalım diye düşünmeyiniz. Çocuğunuzu, meraklı ve anlaşılmadığını zannettiğiniz bakışlarla takip etmeyiniz. Davranış ritminizi değiştirmeyiniz.

Siz, odasına çekilen değil, odasına girmeyip, sizinle her türlü konuyu konuşma bahanesiyle vakit geçiren öğrencilerden korkunuz. Bu dönemde çocuk, konuştuğunda eline bir şey geçmeyen, çözüldüğünde kendisine bir fayda sağlamayan konuları uzun uzun ele alır konuşur.

Haksız mıyım, sevgili öğrencilerim? Çoğu zaman çalışmamayı normal bir şeymiş gibi göstermek için, çok sıradan bir konuyu, çok önemliymiş gibi konuşup, zaman kaybettiğiniz olmuyor mu? Bu konuşmaların sonunda da kendinizi kötü hissettiğiniz de oluyor değil mi? Oysa bu uzatılmış sorunları konuşmaktansa, oturup çalışsanız kendinizi ne kadar iyi hissedersiniz.

Çünkü çalışmadığınız zaman dilimleri, bataklığa düşmüş zaman dilimleridir. Ve siz o bataklıktaki zamanı yaşarsanız, kendinizi bataklığa düşmüş gibi hissedersiniz. Kendinizi iyi hissetmek istiyorsanız mutlaka çalışmalısınız.

Burada anne ve babaları bir noktada daha uyarmak istiyorum. Eğer çocuğunuza karşı olumlu davranışlarınızda herhangi bir değişiklik olursa, çocuğun bunu, beklenilen sınav sonuçlarının alınamamasına, kazanamamaya, bağlayabileceğini unutmayınız.

Örneğin; her sabah çocuğunuza kahvaltı hazırlarken, çocuğunuzun sınavdaki netlerinin düştüğünü öğrendikten sonra tesadüfen kahvaltı hazırlamayı unutursanız yandınız. Böyle bir durumda öğrenci iyi sınav iyi davranış, kötü sınav kötü davranış eşitliğini kafasında kuracaktır.

Ya da, sınava hazırlanan çocuğun kardeşlerinden herhangi birine karşı göstereceğiniz, biraz fazla ilgi, onu duygusal yalnızlığa sürükleyecektir.

Sakın ha! “Kocaman genç, küçük kardeşine olan ilgimizi sorun yapar mı?” demeyin; yapabilir. Yaptıklarını da biliyorum. Çünkü bu sizin hoşunuza gitmeyecek olan bir sınav sonucuna karşı geliştirilmiş olan bir duygudur.

İlerleyen zamanlarda öğrenci, sizin üzerinize yönelttiği bu duyarlılığı kendi üzerine yöneltecektir.

Öğrencinin bu psikolojisini sonraki yazımızda ele alacağımıza söz veriyoruz ve hoşça kalınız diyoruz.

.

Süleyman BELEDİOĞLU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir